Ana içeriğe atla

LittleBİGCity , Bratislava : Slovakya'nın başkenti

Polonya benim için ilk yurtdışı deneyimimdi. Bratislava ise Polonya'dan sonraki ilk deneyimimdi :)Bratislava gezdiklerim içinde en küçük başkent(ve en sevimli minik :)). Polskibustan biletlerimizi aldıktan sonra hostel araştırmaya başladık. Patio Hostel hem Old Town'a hemde geleneksel tadlarını deneyebileceğimiz lokasyonlara yakındı. Temiz ve gezilecek yerlere yakın olan bu hostelin geceliği 10 euro gibi bir miktardı. Akşamüzeri Bratislava'ya ilk indiğimiz yer bir mezarlık kenarıydı. Tıpkı Tim BurtoN filmlerindeki gibi mistik bir havaya sahipti. Solda bir mezarlık ıssız sokaklar ve hiiç bilmedğimiz bir ülke ve sonunda tanıdık tek şey ? Döner kebabçı  :) Daha sonra hostelimizi bulmak uzun sürmedi ve hostelimize yerleştik. Cici bir hosteldi ve gerçekten heryere çok yakındı .

O gece şehri dolaşmak için dışarı çıktık ve bir puba gittik. İsmi slovak pub. Şehirdeki uygun fiyatlı ve yerel lezzetleri tadabileceğimiz bir mekandı Slovak Pub. Burada bir slovak birası ve Slovakyaya ait bir çorba ısmarladık kendimize . E Slovak birası içmeden olmaz. Zlatý Bažant isimli yerel birayı güzel buldum.İçimi yumuşak alkol oranı da yüksek değil.
Daha sonra küçük şehirde biraz dolaştıktan sonra hostele döndük ve ertesi gün gezmek için dinlenmeden olmazdı, uyuduk. Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı da yaptıktan sonra Little Big City Bratislava'yı dolaşmak için OLd Town'a doğru yürümeye başladık. Bratislava bloglardan ve gezi rehberlerinden okuduğum kadarıyla heykelleriyle ünlü bir şehirdi. Şehir meydanına yapılmış olan bu heykeller kendileri arasında da sanki iletişim halindeydiler. En ünlüsü Cumil. Dikkat bir anda ayaklarınızın dibibnde bitebilir :) Bu heykelin adı "Man at Work". İngilizcedeki karşılığı "watcher". Kadınları ve Bratislava'yı izliyor :)
Daha sonra göreceğiniz heykeller fotoğrafınızı çeken Paparazzi,Schone Naci ve meydanda bulunan Napolyon ordusundan bir askeridir. Schone Naci fakir ve deli biri olmasına rağmen iyi giyimiyle kadınları eğilerek nazikçe selamlamaktadır. Napolyon askeri ise tipik napolyon şapkasıyla hatırlatıyor bize Napolyonun gelişini Bratislava'ya(yani istilayı). Burada biraz dinlenip küçücük şehrin meraklısı turistleri,gezginleri izleyebilirsiniz.

Burada Büyük ulusal tiyatroyu göreceksiniz. Sağda ve solda sıralanmış hediyelik eşya satan yerlerden alışveriş yapabilir, sokaklarında gezerken bu sevimli başkenti keşfedebilirsiniz. Daha sonra bu bölgeye yine yürüme mesafesinde olan katolik kilisesi Blue church(Church of St. Elisabeth ) ziyaret edilmesi gereken noktalardan biri. Şeker evlere benzeyen bu kilise Art Nouveau tarzında, 20.yy'ın başlarında Bratislava'da doğan St. Elizabeth adına yapılmıştır. Dolayısıyla resmi adı aslında St. Elizabeth'dir ve resimleri kilisenin portalında görebilirsiniz. 
 

Sırada 14.yy'da 11 Avusturya-Macaristan hükümdarının (10 kral 1 kraliçe Maria Theresa) taç giymesine ev sahipliği yapan St. Martin katedrali var. İçerisinde 4 şapel bulunmakta.  Neo gotik tarzda bulunan kulesi 85 m uzunluğunda ve üzerinde 300 kglık bir taç bulunmakta.

Old Town'un girişindeki yuvarlak meydanda Trinity Kilisesi bulunuyor.18. yy'ın ilk yarısında yapılmış bu kilise barok stile sahip ve iç mekanında süper tonozlara sahip ve içerisinde . Galli Bibiena tarafından yapılan boyamalara sahip. 


Bu kilisenin etrafında dolaşırken biraz susamıştık ve Slovakların geleneksel içeceği Kofola'yı denemeye karar verdik ve sevimli küçük bir restaurantta asidi düşük kafeini yüksek olan kofolalarımızı yudumlarken yorgunluğumuzu az da olsa üstümüzden attık. Bunu genelde öğle yemeklerinde tercih ediyormuş Slovaklar ve Çekler. 





                                  

Little Big City dedikleri kadar var :) Sokaklarında artık birazcık kaybolma vakti ... Bir şehri turist gibi gezdikten sonra gezgin gibi dolaşmak çok keyifli. Hava güzel, biraz Tuna nehrine doğru yürüyüşe çıkıyoruz. Burada Bratislava'nın ünlü UFO köprüsü var. Üzerinde dönen bir restoran ve Tuna Nehri'ni ayağınızın altından akmasını sağlayacak bir köprü :) . Burada tembellik yaptıktan sonra tekrar Old town'a dönüyoruz ve yeniden dolaşmaya başlıyoruz. Akşama Viyana'ya arabamız var kalan vakti değerlendiriyoruz. Old Town'da bulunan Michaels Gate'den geçerken rehber kitapçığımızdan öğrendiğimiz kadarıyla Bratislava'daki en eski ve iyi bilinen yapılardan biriymiş. 14.yy da yapılan bu kapı şehre girilen 4 kapıdan biriymiş.Burada bir de kule bulunmakta . Zaten Michael's Gate and Tower diye geçiyor çoğu yerde.Orijinalinde gotik olan yapı daha sonra yeniden yapılarak barok stile dönmüş. 51 metre olan kule 7 kata sahip ve Old Town manzarası için burayı tercih edebilirsiniz. Buradan geçince akşam yemek yiyebileceğiniz bir çok mekan bulunmakta. 

LittleBigCity.... İlk indiğimizde mezarlığın  ve eski otobüslerin ve tramlerin bana çok iç açıcı gelmedi ve önyargılı davrandıysam da bir günlük gezi yetti bana ve önyargıma sevdim seni küçük başkent...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ

Öncelikle Osman Hamdi Bey’e yapmış olduğu kazı çalımaları ve bu müzeye getirdiği çok önemli eserlerden dolayı teşekkür ederim. Müzenin her parçasını ve bölümünü sindire sindire gezmek için çok daha fazla vakit ayırılmalıdır. Giriş için İş Bankası Maximum kredi kartımı kullanarak ücretsiz gezdim. Eski yazılara bakarken, lahitleri ve bir çok tarihi yapıyı gezerken tarihi yaşar gibi oldum. İsminin çoğul olarak kullanılmasının nedeni, idaresi altında Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç ayrı müzeyi bulundurmasıdır. ESKİ ŞARK ESERLERİ MÜZESİ Sümerlerden kalan bir evlilik cüzdanı, nişanı bozan bir erkek hakkında alınmış bir mahkeme kararı, bir cinayetle ilgili mahkeme kararı, hatta sümer döneminden iş mektupları… Atasözleri kitabı, Hammurabi yasası Eski şark eserleri müzesi, 1883 yılında osman hamdi bey tarafından güzel sanatlar okulu (eski adı sanayi-i nefise mektebi) olarak yaptırılmış, 1917-1919 ve 1932-1935 yıllarında müz

Topkapı Sarayı

Bugün Türkiyeden bir yazı koymak istiyorum. 3 kez ziyaret ettiğim Topkapı Sarayını yazmak istedim bloguma.  Fatih Sultan Mehmed’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinden sonra 1460 yıllarında yapımına başlanan ve 1478 yılında tamamlanan Saray; Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasındaki tarihi İstanbul yarımadasının ucundaki Sarayburnu’nda bulunan Doğu Roma akropolü üzerindeki 700.000 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmed’den itibaren otuzbirinci padişah Sultan Abdülmecid’e kadar yaklaşık dört yüz yıl süreyle imparatorluğun idare, eğitim ve sanat merkezi olarak kullanılmıştır. 19.yüzyılın ortalarında hanedanın Dolmabahçe Sarayı’na taşınması ile terkedilmiş olmasına rağmen önemini her zaman korumuştur. Saraya ilk giriş Saltanat Kapısındandır(Bab-ı Humayun). I.Avlu olan bu meydanda Aya İrini kilisesi vardır . Birçok sanat etkinliğine ev sahipliği yapan kilisenin en belirgin özelliği camiye çevrilmemesi ve günümüze kadar değişiklik olmadan gelen Biz

Çevreyle uyumlu estetik yapılar(Hundertwasser) ve Eğlenceli Lunapark Viyana-2

Opera'dan çıktıktan sonra rasgele yürümeye başlıyoruz. Viyana'da her yerde bir müze,saray,anıt vb. görebilirsiniz. Önümüze yine Viyana'nın en önemli saraylarından birisi,Hofburg İmparatorluk Sarayı geliyor. Habsburg Hanedanlığı'nın gücü arttığında genişletildiğinden bu sarayda hemen hemen her tarzı bulabiliriz,gotik tarzdan art nouveya kadar.Günümüzde bu muazzam kompleks Viyana Ulusal Kütüphanesi,İmparatorluk Hazinesi, Müzik aletleri koleksiyonu ve silah koleksiyonundan oluşuyor.Hemen yanında İspanya Binicilik Okulu, Etnografya müzesi de bulunmaktadır. Önünde büyük bir yeşillik alan(Heldenplatz) bulunan bu saray hakkında bilgi edinirken biraz dinleniyoruz.                                  Hofburg Sarayı'ndan görüntüler Burada biraz dinlendikten sonra yeniden dolaşıyoruz. Bu kez sırada Viyana'nın ünlü renkli ressam ve mimarı Hundertwasser yapıları var. Hundertwasser ,düzensiz formları kullanıyor ve manzaranın doğal özelliklerini içeriyor. Hundertwass